HİKAYEMİ SEVDİM…
Yeni bir yıla doğru giderek yaklaşıyoruz ve yine yılın bu
son günlerinde kendimi karşıma alıp muhasebe yapıyorum. En az 100 yıl sürmesini
dilediğim ömrümün ilk yarısını tamamlamama aylar kaldı. İleri doğru hızlı
adımlarla giderken bazen durup, başımı şöyle bir arkama doğru çeviriyorum ve
gördüklerim için her defasında şükrediyorum.
Evet, öyle! Çünkü ben hikayemi sevdim. Başımdan geçenleri,
hayatıma girenleri, hayatımdan çıkanları, benimle birlikte yürüyenleri, yıllarca
bir yerlerde varlığını sürdürenleri, bir süreliğine belirip sonra kaybolanları,
beni defterinden silenleri, beni sevenleri ve/yahut sevmiş gibi görünenleri,
bana değer verenleri, bir şeyler öğretenleri, benden öğrenenleri, çevresinde
olmamı isteyenleri, çırpınıp ulaşmaya çalışanları filan hep sevdim.
Sevmeyi sevdim. Sevgiyle bakmayı, anlayışlı olmayı,
kırmamayı, özen göstermeyi, özverili olmayı, dokunmayı, sırtını sıvazlayıp
yüreklendirmeyi, birlikte gülmeyi, paylaşmayı, tutkuyu, coşkuyu, sarılmayı,
alırken vermeyi, güzelliklerin tadını çıkarmayı, anlar biriktirmeyi çok sevdim.
Şarabı sevdim, kitapları sevdim, sohbeti sevdim. Daha neler var sevdiğim?!
İnsanlar var mesela canım kadar sevdiğim. Annemi, babamı çok
sevdim. Annemin tüm dünyaya yetebilme kabiliyetini, babamın kaşları havada sükûnetini,
problem çözme yeteneklerini, ikisinin de muhteşem enerjilerini, bize öğrettiklerini,
annemin o leziz yemeklerini, babamın sıcacık yumuşak elini, hayat
felsefelerini, dostluk anlayışlarını, hayvan sevgilerini, birilerine yardım
ederkenki içtenliklerini, bize sundukları aile ortamını, torunlarıyla olan
diyaloglarını çok ama çok sevdim.
Kardeşimi de çok sevdim. Yüzündeki aydınlığı, yüreğindeki
sıcaklığı, sahiciliğini, her şeyi bilmesini, her problemi onun çözebileceğine
inanmasını, iki eli kanda olsa dostlarına yardıma koşmasını, merhametini
sevdim.
Ya kızlarım… Onları başka sevdim. Canımla, kanımla,
ciğerimle, tüm kalbimle sevdim. Hatalarıyla, yanlışlarıyla, huysuzluklarıyla,
eziyetleriyle… Varımla yoğumla sevdim. Bildikleriyle, bilmedikleriyle;
söyledikleriyle, söylemedikleriyle; yaptıklarıyla, yapmadıklarıyla; onlara dair
her ne varsa hepsini birlikte sevdim. Şanslarını, düşüncelerini, özgür
yapılarını, duruşlarını, bizim vermeyip de kendi kopardıklarını, becerilerini,
tertemiz kalplerini, umutlarını, paylaşımlarımızı, birlikte geçirdiğimiz
değerli anları öylesine sevdim ki…
Dostlarımı, eşimi, akrabalarımı, şu anda hayatta olmayan
melek yüzlü dedem, anneannem ve dayımı, hayal meyal hatırladığım adını
taşıdığım babaannemi, komşularımı, ilkokul öğretmenimi, aynı okul sıralarını
paylaştıklarımı, iş arkadaşlarımı, çeşitli yolculuklarda tanıştığım ya da
kurslarda edindiğim arkadaşlarımı, kızlarım vesilesiyle yakınlaştıklarımı,
kaderin dönüp dolaşıp bizi bir araya getirmek için uğraştığı insanları, aynı
kaderin bir türlü karşılaşmama izin vermediklerini, birlikte zaman geçirmekten
keyif aldıklarımı, unutulmaz danslar ettiklerimi de çok sevdim. Dahası her bir
dostla birlikte yediğim leziz yemekleri, içtiğim nefis içki ve içecekleri, o
harika tatlı ve çikolataları, yaptığımız eşsiz sohbetleri, attığımız koca kahkahaları,
söylediğimiz nice şarkıları, paylaştığımız kıymetli anları...
Sonra başka sevdiklerim var benim. Aristoteles’i,
Nietzsche’yi, Herman Hesse’yi, Hasan Ali Toptaş’ı ve isimlerini yazmaya kalksam
uzayıp gidecek kadar çok yazarı, şairi, ressamı; Atatürk’ü; doğayı, hayvanları,
ağaçları, çiçekleri, denizi, ırmağı, gölü, dağı, gökyüzünü; rüyalarımı,
hayallerimi, arzularımı; gezmeyi, tozmayı, keşfetmeyi; kısacası yaşamayı çok
sevdim ben…
İşte hikayemi meydana getiren her insan, her an ve her
şeyi çok sevdim ve bunun için hepinize minnettarım. Şükürler olsun!