Tabi, bu durum beni konuyu daha fazla araştırmaya itiyor.
Bu sabah açıyorum blogdaki tüm zamanların istatistiklerini. Tek tek inceliyorum. Veriler gerçekten şaşırtıcı. Mesela tanıdıkların okuma olasılığının yüksek olduğunu düşündüğüm İtalya’da 118, İsrail’de 308 tıklanma alırken, Rusya, İsveç ve Singapur’da hiç tanıdık olmamasına rağmen ülke başına 1000-1300 arası tıklanma gözüküyor. Dedim “Kaç ülke var ki bu listede yahu?”. Oturdum tek tek saydım. Belirgin gözüken 19 ülke var. Ancak bu 19 ülke, tıklamaların dörtte üçü için geçerli. Kalan dörtte birin “Diğer” diye geçen 5 ülkeye daha tekabül ettiğini varsayarsam, bu hesaba göre 24 ülkeden tıklanmış oluyor. Düşünsene! Ben burada bir şeyler anlatıyorum, farklı zaman dilimlerinde Polonya’da 296 kişi beni dinliyor, Ukrayna’da 507 kişi merak edip okuyor. Amerika'da 3500'e yakın kişi ben uykudayken satır aralarında dolaşıyor. Vay canına!
Bu insanlar beni nereden buluyor da okuyor diye soruşturduğumda, çeşitli cevaplarla karşılaşıyorum. Temelde, anahtar kelimeler bloga yönlendiriyor olsa gerek. Aslında periodik olarak paylaşımlar yapsam –ki henüz böyle bir şey yapmıyorum ve yapabilir miyim bilmiyorum- algoritma sayesinde anahtar kelimelerin arayanların önlerine düşme oranı çok daha fazla olacak diyorlar. Fakat bu yazıları ben duygularım pik yaptığı zaman, heyecanlanınca, hatırlamaya değer bulduğum, zamanla unutulmasını istemediğim bir şeyler olunca yazıyorum. Bir taşma ânı oluyor. Hani sütü kaynatmaya koyarsın, ağır ağır ısınır da, bir anda kabarıverir. İşte, benden taşan duygular öyle zamanlarda yazıya dönüşüyor. Bu taşmayı periodik olarak mümkün kılmak olanak dahilinde midir bilemiyorum.
Başka bir etken de birbirinden çok farklı konulardan söz ediyor olmam olabilir. Hayat her gün o kadar değişik durumlar seriyor ki önümüze, bir gün kumrunun balkona yumurtlamasına heyecanlanırken öteki gün seyahat anılarıma odaklanabiliyorum ya da eskilerden bir limuzin hatırası kapımı çalabiliyor. Gönül ister ki daha çok taşsın ve hatırlayayım, daha çok yazayım. Yani en azından benim gönlüm öyle istiyor ;)
Tabi şu otomatik çeviri olayını da es geçmemek gerek. Benim Türkçe yazdığım bir yazı, dünyanın bütün dillerinde okunabiliyor. Bu da bu çağın ayrıcalığı işte! Dil bariyeri böylece teknoloji sayesinde ortadan kalkmış görünüyor. Yaa işte bütün bunlar beni heyecanlandırıyor. Çok mu şeyim acaba?! :p
Heyecanlarımın peşinden gitmek, onları bir bir yakalamak, günlük rutinlerimi renklendirmek, eylemlerimi başka başka pencerelerden önce kendi kendime izlemek, sonra da yansıtmalar yaparak izlettirmek ve ya en azından görünür hale getirmek çok hoşuma gidiyor. Daha nicelerinin taşıp kağıtlara dökülmesi temennisiyle tüm dünya vatandaşlarına selam olsun…