Kitap grubuma teşekkürlerimle...
Geçtiğimiz Pazar günü yine kitap toplantım vardı. Üzerine
azıcık düşündüğüm zaman bana kattıklarını o kadar derinden hissettim ki, bunu
yazmaya karar verdim. Hem bu duyguyu unutmamak için, hem de grup arkadaşlarıma
buradan teşekkürlerimi sunmak için…
2009 yılının yazıydı. Viktorlar ve çocuklarla yaptığımız
Kanada yolculuğumuz sırasında okuduğum bir kitapta Amerikalı yazar kendi
katıldığı okuma grubundan söz ediyordu. İçimden böyle bir şeyin ne kadar güzel
olabileceğini hayal etmeye çalışıyordum. Kendimce zihnimde canlandırdığım bu
hayal kısa sürede bir merak ve güçlü bir isteğe dönüştü. Fakat Türkiye’de,
hatta İstanbul’da buna benzer bir okuma grubunun olup olmadığı hakkında en ufak
bir fikrim yoktu. Bulabileceğimden de şüpheliydim. Ama yine de her zaman
yaptığım gibi üşenmeden araştırmaya başladım ve o şaşırtıcı sonuca ulaştım:
Vardı. Hem de adıyla sanıyla. Üstelik sadece bir tane değil, bir sürü! Hikâye
şöyle:
Grubun kurucusu Esin Çelebi kendi yakın çevresinden birkaç okur
arkadaşı ile birlikte Thyke (umulmadık başarı) adında bir okuma grubu kurar.
Grup kısa bir sürede adı gibi umulmadık bir başarı ile büyür ve şubeler halinde
farklı semtlerde toplanmaya başlarlar. Bence grubun başarısı biraz da sadık
kalınan kurallarına bağlıdır.
Thyke Kuralları
·
Kitap
sahibi : Okunacak kitabı seçen üyeyi ifade etmektedir.
·
Madde
2: Toplantılar, her ay gurubun istediği yer ve zamanda yapılır.
·
Madde
3: Toplantılara "zorunlu haller" ve "beklenmedik durumlar"
dışında üst üste üç kez katılmayanların gruptan ayrılması talep edilir.
·
Madde
4: Toplantılar en az dört kişinin bir araya gelmesi ile yapılır. Toplantı yeter
sayısı sağlanamaz ise bir araya gelenler tarafından bir sonraki toplantı tarihi
ve yeri saptanır.
·
Madde
5: (Kitap sahipliği) Üyeler sırayla (bu sıra üyelerin seçeceği bir usulle
belirlenir) kitap sahibi olurlar. Ancak hiçbir üye iki toplantı üst üste kitap
sahibi olamaz.
·
Madde
6: (Kitap sahibinin sorumlulukları) Kitap sahibi, Seçmiş olduğu kitabın yazarı
hakkında bilgi edinmekle, Toplantı yerini belirlemekle, Üyeler arasında
toplantı ile ilgili koordinasyonu sağlanması için, Grup iletişim sorumlusu ile
birlikte ortak çalışma yapmakla yükümlüdür.
·
Madde
7: (Okunacak kitabın seçimi) Her toplantıda bir sonraki toplantıda tartışılacak
kitap belirlenir. Bu belirlemede sıra kendisine gelen kişinin seçtiği kitap
esas alınır. Kitap seçiminde ortak karar aranmaz, sıra kendisinde olan üyenin
seçimi yeterlidir.
·
Madde
8: (Seçilemeyecek kitaplar)
Siyasi ve dini içerikli kitaplar ile Teknik
içerikli kitaplar seçilemeyecektir.
·
Madde
9: (e-mailler) Grubun ortak kullandığı e-mail adreslerine "forward"
mail atılması, mailin içerik olarak grubu ilgilendirdiği haller hariç,
yasaktır.
·
Madde
10 : (yeni grupların oluşumu) Kitap kulübü bünyesinde kurulacak olan yeni
gruplar için yeter sayı "altı”dır. Altı kişinin talep etmesi halinde yeni
grup oluşturulacak ve bu grubun ilk toplantısı ve organize edilmesi genel
kurulda belirlenen "iletişim grubu" tarafından sağlanacaktır. Gruplar
için maksimum üye sayısı "on dört"tür. Ve bunun aşılması halinde yeni
grup, grup yeter sayısı da dikkate alınarak, oluşturulacaktır.
·
Madde
11: THYKE bünyesinde kurulu grupların işleyişini düzenleyen bu kurallar
değiştirilemez.
"Alıntı"
Ben de bu gruba o yıl mail yoluyla yaptığım başvuru sonucu
kabul edildim. Önceleri AnaThyke yani Thyke 1 grubundayken, klasikleri okumaya
ağırlık vermek istediğimden 2011 yılının ekim ayından itibaren Thyke 6 grubu ile
okumalara devam ettim. 7 yılı aşmış olan bu süre içerisinde grup arkadaşlarımla
birlikte tam 82 kitap okumuşum. Benden önce okunanlarla birlikte grupta toplam
146 kitap okunmuş. Üstelik de öyle eften püften kitaplar değil. Her biri ayrı
bir edebiyat eseri! Ne müthiş bir süreklilik! Elbette kitap grubu dışında da
pek çok kitaplar devirdim, fakat onlarla birlikte okuduklarım bana apayrı bir
keyif verdi. Kendim seçecek olsam okumayı aklımdan dahi geçirmeyeceğim birçok
kitap okudum bu sayede. Ve birçok yazar tanıdım… Dahası, kitap okumayı yeniden
keşfettim!
O da ne demek?!
Madem konuşuyoruz, biraz daha eskilere gideyim de baştan
anlatayım bari. Ben ne zaman kitap okumaya başladım? Okuma-yazmayı beş yaşında
öğrendim de kitap okumaya başlamam o kadar kolay olmadı. Okumaya dair ilk
hatıram ilkokul sıralarında öğretmenimizin bize yüksek sesle sınıf ortamında
okuttuğu kitaplardır. İkincisi ise yazın Caddebostan’daki yazlık evimizin
bulunduğu sokakta kitap kiralayan o beyaz minibüs… O günlerde hiç kitap
okumadığımı sanıyordum, ama düşününce az da olsa okuyormuşum. En sevdiklerim ya
da aklımda en çok kalan kitaplar Afacan Beşler ve Gizli Yediler serisi. O
zamanlar yazarını sorsan bilmezdim. Yıllar sonra Letisya’ya tavsiye edebilmek
için araştırıp bulduğum isim Enid Blyton. Nasıl heyecanlı, nasıl gizemli
kitaplardı onlar. Bir de Mandrakeler… Birçok çizgi roman içinde en çok Mandrake’yi
seviyordum. Tabi yaşım ilerledikçe fotoroman da sevmeye başlamıştım. Ve şu an
düşündükçe kendimden utandığım Beyaz Diziler. Yani kitap okuma serüvenimin
başlangıcı hiç de iç açıcı ve imrenilesi değil. Hele kış aylarına dair herhangi
bir kitap adı filan katiyen hatırlamıyorum. Sadece yazın bütünlemelere
çalışırken ders kitabının arasına koyduğum birkaç roman… Ama onların da ne
isimleri var aklımda ne yazarları! Nitekim 20 yaşındayken tanıştığım görme
engelli olan çok değerli arkadaşım Marco bana okuduğum kitapları sorduğunda ne
söyleyeceğimi şaşırmış ve tam o zaman kitap okumaya başlamam gerektiğine karar
vermiştim. Marco gözleri görmemesine rağmen onca kitabı okumuş olup adlarını ve
yazarlarını ezbere söylerken, bendeniz iki gözüm sağlam olmasına rağmen iki
satırı bir araya getirememişim. Olsam olsam ben bir “OT”um! Vallahi de otum,
billahi de otum! Okuma yolculuğuma hangi gerçek kitapla başlayacağımı
düşünürken Marco bana ilk kitabımı hediye etti. Richard Bach’ın Martı isimli
kitabı. Üstelik İtalyanca! O kitap favorilerimden olmaya hak kazandı.
20-21 yaş kitap okumaya başlamak için hiç de erken bir yaş
değil. Ama bugün geriye dönüp baktığımda geç bir yaş da değilmiş diyebiliyorum.
Martı’yı okuduktan bir süre sonra, okuduğum kitapların ve yazarlarının
isimlerini not etmeye karar verdim. İnce bir defter aldım ve 6 Nisan 1992
tarihinde okuduğum kitapları yazmaya başladım. O zaman satırların başında
numaralar değil, yıldızlar vardı. Fakat 50 küsur kitap okuduktan sonra
sayılarını da merak ettiğimden yıldızların önüne numaralar da yazmaya karar
vermişim. Son kitabı geçtiğimiz Pazar yazdım: 364*Soğuk Deri/Albert Sanchez
Piñol/Aralık 2018. Tam 26 yıldır okuduğum kitapları not etmeye devam ediyorum.
Fakat bir kuralım var. Başlayıp bitirmediğim kitaplar bu deftere kesinlikle
yazılmıyor. 26 yıldır bu kurala karşı gelmedim. Peki, 26 yılda 364 kitap az mı?
Evet az. Okumak istediğim o kadar çok kitap varken, okumuş olduklarım çok az.
Fakat yine de küçümsemiyorum. Çünkü okuduğum kitapların hemen hepsi edebiyat
tarihinde yeri olan değerli eserler. Şimdilerde insanlar okudukları kitapları
ya facebook, instagram’da ya da
goodreads filan gibi muhtelif aplikasyonlarda listeliyorlar. Bunu hangi amaçla
yaptıklarını bilmiyorum. Kimisi benim bir deftere not ettiğim gibi unutmamak ve
birine tavsiye etmek istediğinde şıp diye ulaşmak için yapıyor olabilir. Tabi
ki içten pazarlıklı olmaksızın çeşitli nedenlerle paylaşımda bulunan birçok
insan var. Amma ve lâkin kimisi de –söylemeden edemeyeceğim- âlem alışverişte
görsün neler okuyorum bilsin derdinde. Eskiden popüler mekânlarda boy
gösterildiği gibi artık popüler sanal ortamlarda boy göstermek moda! Mesela
Goodreads’de yorum yazıp bunları arkadaşlarınla paylaşıyorsan daha elit ve
kültürlü sayılıyorsun sanırım. Edebiyat eseri okuyucuları da bunu yapabiliyor
mu diye bir soru işareti beliriyor kafamda.
Ve dedikoduyu bırakıp bu yazıyı yazma sebebime dönecek
olursam, 26 yılda okuduğum 364 kitabın 82 tanesini son 7 yılda okuma grubumla
birlikte okumuşum ve tartışmışım. Bu kitap okuma şekli benim kitapları okuma ve
değerlendirme anlayışıma bambaşka bir boyut kattı. Eskiden kitabı okurken akış
içerisinde kalıp, sadece o anlarda duygulanımlar hissederdim. Bir arkadaşımla
çok beğendiğim bir kitabın konusunu paylaşırken bile yeterli derinliğe
inemezdim. Algım anlatılan hikâye ile sınırlı kalırdı. Kitapla ilgili herhangi
bir araştırma yapma isteği hiç duymazdım. Bende bir etki bırakan kitaplar elbette ki
oldu. Bu kitaplar hala hatırımda. Hatta onları birine aktarmaya çalıştığımda
yine belli bir duygulanım yaşıyorum. Fakat yeniden okumaya kalktığımda artık
kahramanlar daha canlı, karakterler daha belirgin, yazarın üslubu daha ön
planda, yazıldığı dönem daha önemli, (çeviri ise) çevirmen daha başrolde,
yazarın milliyeti daha hatırımda gibi pek çok farklar ortaya çıktı. Bu tür
detayları kimse bana öğretmedi. Ancak grup toplantılarında gündeme gelen
sorular ve onlara aradığımız yanıtlar bize bunları fark ettirdi. Grubumuzun
zamanla değişen üyeleri, değişmeyen kurucu üyeleri, onların meslekleri,
hayattaki türlü meşguliyetleri ve deneyimleri sayesinde zenginleştik, öğrendik
ve öğrenmeye devam ediyoruz. Tür olarak “roman” okumayı seçmiş olan bu grup
roman ile öykü arasındaki farkları birlikte irdelemiş, roman karakterleri ve
anlatıcı üzerine çokça düşünmüş, romanın kurgusallığı ve gerçekliği üzerine
tereddütler yaşamış, yazar ile eseri arasındaki paralellikleri sorgulamış, coğrafi
ve tarihi yanlarını araştırmış, sosyolojik, felsefi ve edebi metinler ya da
makalelerle desteklemiş; kitabın gerçekliğine dokunmak için de zaman zaman okur-yazar
buluşmaları düzenlemişlerdir. Kitap okumayı yeniden keşfedişim böyle oldu işte!
Tabi, bu yazıyı yazarken, özellikle de önceki satırlarda
azıcık dedikodu yaptıktan sonra, neden böyle bir yazı yazma ihtiyacı duyduğumu
sorguladım. Acaba ben de kaç kitap okuduğumu gösterme egosuna kapılmış olabilir
miyim? Yo hayır. Aslında o defter benim özelim. Benden başka hiç kimsenin
açmadığı, görmediği ve zaten pek de ilgilenmediği bir defterdir o. Gözüm gibi
baktığım, sayfaları ya biterse diye endişelendiğim, keşke daha kalın bir defter
alsaydım diye hayıflandığım emektar defterim. Okuma grubum da en az bu defter kadar
önemli. Fakat ne yazık ki bir süredir bazı grup üyesi arkadaşlarımız İstanbul’dan
gitme planları kurduklarını söylüyorlar. Bu durum bana acı veriyor. Hiçbir şey
sonsuz değildir. Biliyorum. Ama yine de grubun bir gün son bulacağı fikri beni
çok üzüyor. Tıpkı defterimin yapraklarının bitme ihtimali gibi… 7 yıldır ayda
bir gördüğüm ve topu topu 2 saatimi geçirdiğim bu insanlar benim için bir
puzzle parçası gibi. O parça eksik kaldığında puzzle da eksiktir. Yerini
tutabilecek başka türlü bir grup bulunur mu? Bulunur elbet, ama yine de bu
grubun kalbimdeki yeri ayrı. İşte bu yazıyı yazmamın amacı bu üzüntümü biraz
olsun paylaşmak!
Thyke 6 Okuma Grubu
üyelerinin hepsine ayrı ayrı gönülden teşekkür ediyorum. İyi ki sizlerle
yollarımız kesişmiş!
Sara
Blog'a ve kendime dipnot: Yazmaya yazmaya hamlaşıyorum. Bu böyle olmaz!