7 Ocak 2018 Pazar

Yazayım diyorum...


Bu aralar okuduğum kitapların içinden bana "Yazmalısın" diyen mesajlar yükseliyor. Evet, zaten yazmak istiyorum; ama gezi günlükleri tutabilmek için gezmek lazım. Gezebilsem yazacağım elbet de, ne gezebiliyorum, ne yazabiliyorum. Ama aklımın kıvrımlı sokaklarında evvelce gezdiğim günlerden kalma envaiçeşit hatıralar da sıraya dizilip "beni yaz", "yok yok, beni yaz" deyip duruyorlar. O hatıraları bir bir eşeliyorum. Belleğimin derinliklerine kadar yol alıyorum. Eski bir filmi yeniden izler gibiyim. Kimi görüntüler biraz daha net, kimilerinin ise tamamen üzerleri örtülmüş. Bir arkeolog titizliğiyle üzerlerindeki tozu temizliyorum ve numaralandırıyorum. Temizlenemeyen sis perdeleri için ısrar etmiyorum. Hatırlayabildiğim kadarı bile beni mutlu etmeye yetiyor. Bazıları daha yakın hatıralar; bazıları ise çocukluğumun, hatta ilk-gençliğimin heyecanına saklandığı kadarıyla varlar. Detaylar yitip gitmiş. Bir yapbozun parçaları gibi dağılmış. Fakat yine de beni ben yapmaktan geri durmamış. Yaşadığım her an, içini doldurduğum her saniye, belleğimi terk etmeden önce beni ilmek ilmek dokumuş, kat kat inşa etmiş ve sanki görevini yerine getirdikten sonra sislerin içinde dağılıp gitmiş.

Bunları yazarken aklıma Walter Benjamin geliyor. Onun düşünceleriyle birkaç yıl önce yine bir yazma serüveni sırasında, yani tezimi yazarken tanışmıştım. Pasajlar kitabını rafta arayıp buluyorum. Altını çizdiğim satırları yeniden gözden geçiriyorum. Niyetim, geçmişi bir görüntü olarak dondurmakla ilgili o çarpıcı satırları bulmak. Fakat başka bir sayfada takılıp kalıyorum.





"Deneyimin temeli, benzerlikleri üretmek ve algılamak yetisidir*" diyor giriş yazısında. Altını evvelce çizmiş olduğum bu cümleyi birkaç kez daha okuyup üzerinde düşünüyorum. Deneyim nedir gerçekten? En azından bu cümle ile söylemek istediği nedir? Cevap ararken belleğimdekilere bakıyorum. Bellek dediğin koca bir arşiv. Orada beliren hatıralar birer görüntüden ve o görüntülere iliştirilmiş alt-yazılardan ibaret.  Deneyimin hammaddesi işte bu görüntüler ve alt-yazıları: Bunlar üretim aşamasındayken, yani beni saran dünyada gördüklerim, bellek denen arşivde yerini almak üzere kopyalanıp yeniden üretilirlerken bıraktığı tortudur deneyim. Algı ise bir yeti, bir beceri, bir kabiliyet, esnek ve emici bir zihin katmanı. Yaşlandıkça esnekliğini ve emiciliğini kaybeden bu katman, tıpkı bir sünger gibi çalışıyor. Emilenler yada algılananlar bellekte birer görüntüye dönüşüyor ve bir kısmı arşivde yerini alırken, bir kısmı çöp kutusunu boyluyor, bir kısmı ise okyanusta yolunu kaybetmiş bir kayık gibi oradan oraya savrulup duruyor. O cümle üzerine biraz zihin egzersizi yaptıktan sonra, sayfalarda ilerliyorum. İşte aradığım satırlar...

"Geçmişin gerçek yüzü hızla kayıp gider. Geçmiş, ancak göze göründüğü o an, bir daha asla geri gelmemek üzere, bir an için parıldadığında, bir görüntü olarak yakalanabilir."

Tam da olan biten bu! Geçmişin gerçek yüzü, o gün yaşadıklarım, yapıp ettiklerim, gördüklerim, düşündüklerim, hissettiklerim kayıp kayık misali savrulup gitmişler. Bunlardan sadece birkaçı birer görüntü olarak belleğime yerleşmiş. Fotoğraf çekmek gibi bir şey aslında. Ama bu fotoğraf makinesi belleğin içine yerleştirilmiş gizli bir kamera sanki. Arşive malzeme gönderen bir kamera. Facebook'un birkaç yıl önce paylaşılan fotoğrafları hatırlatması gibi. Hatırlamak için öyle Facebook'a filan da ihtiyaç yok. Zihni biraz zorlamak, azıcık kurcalamak, yardımcı olmak gerek. En azından bazıları arşivden veya saklandıkları yerden anlık ve parçalı görüntüler olarak çıkıveriyorlar. Belki de sırf bu yüzden fotoğraf çekmeyi seviyorum. Önceleri bu görüntülerle ilgili hiçbir şey yapmıyordum. Fakat son zamanlarda her şeyi unutmaya başlamamın etkisiyle olsa gerek; çılgınlar gibi not almak istiyorum. İstiyorum da, her an her şeyi not alamadığım için yine de pek çok an yitip gidiyor. Neyse ki geriye çektiğim fotoğraflar kalıyor ve hatırlamamda bana yardımcı oluyor.

Diyorum ki, aklıma gelen geçmiş yolculuk anılarımı belleğimin izin verdiği ölçüde not edeyim. Yanına da varsa birkaç fotoğraf ekleyeyim.
Hatıram olsun!

Hiç yorum yok: