Geçenlerde Facebook'ta önüme gelmişti bu söyleşi duyurusu. Biraz inceledikten sonra "Off!" demiştim. Tam bana göre. Gidersin gidemezsin hesaplarından sonra sonunda gitmeyi başarıyorum. Başarıyorum da, içeri girmeyi başarabiliyor muyum? Hayır. Ama, inadım inat! Ölmek var, dönmek yok. Bu söyleşiyi dinlemeden şuradan şuraya gitmem diyerekten kapının ağzında dikilip sağ kulağımın kepçesini götürebildiğim kadar öteye götürmeye çalışıyorum. İçerideki erkek sesi bir şeyler anlatıyor ama benim gibi kapıdan içeri alınmayanlarla yapılan diyaloglar sağ kulak kepçemi yetersiz kılıyor. Sol kepçeyi uzatıyorum: Bu defa bir kadın konuşuyor. Yine birileri geliyor, içeri girmek istiyor, alınmıyor. Kısa paslaşmalar geçiyor. Duyamıyorum, anlamıyorum. Bu hengamenin içinde duyabildiklerim arasında bir küratörlük meselesi dönüyor, bir de Deniz Yılmaz diye birinin adı. Tamam diyorum, Deniz Yılmaz'ı yakaladım. Kimmiş bu Deniz Yılmaz, bakayım da belki bir ucundan kavrarım konuyu diyorum. Goo'ya soruyorum. Goo Deniz Yılmaz'ı yakînen tanıyor anlaşılan. Leb demeden leblebiyi anlıyor. Deniz Yılmaz şiir diyor. Bir de Deniz Yılmaz robot diyor. Nee? Robot mu? Ne alaka diye düşünürken birden bölük pörçük duyduklarım kafamın içinde yerli yerine yerleşip konuya anlam vermemi sağlıyor.
Evet Deniz Yılmaz şiir yazan bir robot. Bu robotu üreten ise Bager Akbay adında biri. Bager kod yazıyor ve yapay zekâ üretiyor. Yani normal şartlarda bilgisayar teknolojileri konusunda uzman diyeceğim türden birisi. Yine merak ediyorum ve özgeçmişine bakıyorum.
Ürettiği robot ona kodlanan şiir yazma kriterleri doğrultusunda her defasında farklı bir şiir yazıyor. Yazıyor diyorum, çünkü bu robot yazıcı gibi bir düzeneğe sahip. Hatta bildiğin yazıcı! Fakat bu yazıcı, belleğinde şiir yazma ile ilgili pek çok kod içerdiğinden ve aynı zamanda öğrenme yetisine sahip olduğundan her defasında başka bir şey yazabiliyor. Üstelik kelimeleri de kendine göre seçiyor. Söyleşide verilen örneğe göre akıllı telefonlarımızın mesajlaşma ekranı nasıl bir kelime yazdıktan sonra takip edecek kelime ile ilgili bir kaç farklı seçenek sunuyorsa, bu robot da aynı mantık ile çalışıyor. Tabi bir de kafiye kodlaması yapılmış. Ve nihayetinde karşımıza şiir denen o yazın türü çıkıyor. Ama bu gerçekten bir şiir mi? "Şiir nedir?" sorusunu kendi kendime birkaç kez soruyorum. Yok diyorum; bu şiir olamaz. Olsa olsa form olarak, biçim olarak bir şiire benziyor diyebilirim.
Zaten Bager de Deniz'i mükemmel şiirler üretmek üzere kodlamamış. Kendi ifadelerine göre isteseymiş, daha güzel şiirler yazmak için de kodlayabilirmiş. Ama yapmamış. Bu kadarıyla neler olacağını merak etmiş ve Deniz'in şiirlerini Posta gazetesinin "Yurdumun Şairleri" köşesine gönderip durmuş. Şiirler gazetede yayınlanmamış olsa da kendini tanıtmayı başarmış. Çeşitli işbirlikçilerle -örneğin söyleşideki diğer isim olan Mine Kaplangı ile- birlikte yaptığı çalışmalar sonucunda Deniz Yılmaz tanınmış.
Şimdilerde Deniz'in bir facebook sayfası ve instagram hesabı bulunuyor. Takipçileri de gün geçtikçe çoğalıyor. Hatta hesabında profil resmi de mevcut. Ayrıca bir de yayınlanmış şiir kitabı var. Kitap tanıtım etkinliklerinde imza günü bile organize edilmiş. Tabi bütün bu sürecin bir de hukuki yanı varmış. Avukatlarla, muhasebecilerle ve yayınevleriyle çok ilginç konuşmalar yaşanmış. Örneğin şiirleri %100 Deniz yazdığı için yazar adı olarak Deniz Yılmaz yazılmalı. Fakat Deniz bir robot olduğu için TC kimlik numarası yok. Ama kitap basılacağı zaman TC kimlik numarası gerekli. Bu süreç yayınevi tarafından ciddi ciddi tartışılmış. Telefon konuşmaları fıkra kıvamında. Ya da etkinliklerde Deniz'in yazdığı bir şiir satılınca parasını kim alacak problemi. En nihayetinde olay vakıf kurma düşüncesine kadar uzanmış: Robot Sanatçılar Vakfı. Vakfın kurulup kurulmadığını anlamadım. Ama amaç ilginç: Robot hakları arayışı. Azınlık hakları için mücadele eden gruplar var. Örneğin kadın hakları için birileri bir şeyler yapıyor. Fakat hayvan hakları için hayvanların kendisi mücadele edemiyor. O mücadeleyi veren yine bir grup insan. O halde robot hakları için neden mücadele edilmesin diyor Bager Akbay. Deniz Yılmaz'ın TC vatandaşı olabilmesi için bir mücadelesi var.
Bu arada yine kulak kepçelerim uzadığı sırada bir yapay zeka küratörlüğünden söz edildiğini duyuyorum. Salonun dışından meseleyi tam kavrayamıyorum. Evde izlediğim videolardan onu da anlıyorum. Yine Bager'in tasarladığı bir yapay zekanın küratörlüğünü yaptığı sergiden söz ediliyor. Projenin adı Çoban. İlk aşamaları gerçekleştirilmiş, proje hala sürüyor ve Deniz bu projeyi finanse ediyor.
2016'da bir sunum esnasında çekilmiş videolar yirmişer dakika, fakat gerçekten izlenmeye değer...
Bager Akbay'ın meseleye felsefi olarak baktığına inanıyorum. Burada esas sanatçı bana kalırsa Deniz değil, Bager'in ta kendisidir. Bu konuyu enine boyuna sorguluyor, araştırıyor ve irdeliyor. Yaptığı çalışmalarla izleyiciyi de düşündürüyor ve benzer sorgulamalara, irdelemelere sevk ediyor. Ve ardından sunum bitiyor ve ben kafamda sorularla eve dönüyorum. Hala düşünüyorum... Sanat nedir? Sanatçı kimdir? Üretim nedir? Sanat ne tür bir üretimdir? Küratör-sanat ilişkisi nerede başlar? Sınırları var mıdır? Öyle çok soru var ki... Bager Akbay'ı takipteyim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder