2 Aralık 2017 Cumartesi

Salzburg'a doğru...

Tamam...
Yeniden başlıyorum.
Hem de en başından...

Geçen mayıs Didemlerle Salzkammergut göller bölgesinde yürüyüşe gittiğimiz zaman, ya Wolfgangsee'nin kenarında fotoğraf çekerken ya da Hallstad'da hayran hayran o zerafeti izlerken düşünmüştüm bunu: Buralara Noel zamanı gelmek lazım. Evet evet... Hatırlıyorum. Hallstad'a bakarken oraları karlı hayal etmiştim. Karları ısıtan ama eritmeyen o minik ışıklarla hayal etmiştim. Dur! Hallstad'ın fotoğraflarını da bir hatırlayayım...




Fotograflar: Haziran '16 Sara Handeli Navaro

Düşündükçe o günlerden çok şeyler geliyor aklıma, ama belki başka zaman not ederim onları. Kafam zaten karışık, daha da karıştırmadan toparlasam daha iyi olacak sanki. Her ne kadar durup dururken karşıma çıkan yan yollara sapmaya bayılsam da!

Eeee...

İşte! Buralara Noel zamanı gelmek lazım demiştim ya... Lisa'nın yüzme kampı olunca, haydi dedim -tam zamanı- Salzburg'a gidiyoruz. Bileti aldık, kalacak yeri ayarladık. Şimdi program yapmak lazım. Araştırmaya başlayayım en iyisi...

En sevdiğim arkadaşım Google...

Salzburg'la ilgili sitelere girip çıkıyorum. Karşıma hep Mozart çıkıyor. Ne güzel! Mozart Salzburg'da doğmuş. Doğduğu evi gezeceğim, öyle mi? Ne heyecan verici... Babama bir kez daha teşekkür ediyorum içimden. 12-13 yaşlarında beni okula gitmek üzere her sabah saat 6.30'da uyandırdığında mutfakta duran radyodan gelen klasik müziğin sesine babam alıştırmıştı beni. TRT3 radyosuydu benim sonraları konserlere gitmemi sağlayan, Burcu ile "Best of" kaset koleksiyonları yapıp CD biriktirmemize öncülük, proje zamanlarında çizimlerimize eşlik eden...

İşte böylece Mozart Salzburg ile ilgili birinci maddeye oturuyor.

Başka? Benim bilgili arkadaşım Goo önüme yeni bir şeyler getiriyor. Salzburg'u gezen birisi demiş ki: The Sound of Music filmini izlemeden Salzburg'a gitmeyin... demiş! Allah Allah! Ne varmış o filmde? Hangi film ki bu? Hımm... Neşeli günler! Seyretmedim ben bunu. Hep duyarım ama seyretmedim daha önce. Peki. Goo... Bana Neşeli günler fimini Türkçe alt yazılı bulsana!


 
 
Helal sana, buldun yine...
 
Böyle başlıyor film. Bu zamana kadar izlememiş olduğuma hayret ediyorum. Nefis bir film. Ve filmde geçen mekanları Salzburg'da görmek için sabırsızlanıyorum.
 
Birkaç parkur belirliyorum, ama detayları okuma işini uçağa bırakıyorum. Elimde iki ayrı blogdan seçilmiş iki ayrı gezi parkuru ve iki sayfa dolusu restaurant ve pastane adı var. Valizde kalın kazaklar ve kalın çoraplar... Çantamda fotoğraf makinem, fotoğraf makinesi için boş bir hafıza ve dolu piller... Bir de kitap grubu için bitirmem gereken kitabım "Montano Hastalığı".
 
Sanırım yola çıkmaya hazırım...
 
 
 
 

1 yorum:

ozlemdincer dedi ki...

e hadi şimdi de izlenimleri bekliyoruz